"Edebiyat - Sanati"

Edebiyat - Sanatı

Medüz

Medüz

Ansiklopedik bilgilerden edindiğim bilgilere göre Kuzey Kıbrıs’sın coğrafi konumunda vazgeçilmez bir yeri olan Beşparmak Sıradağları 177 kilometrelik bir uzunluğa ve yaklaşık 20 kilometrelik bir genişliğe sahiptirler. Ortalama yükseklikleri yer yer 600 metreyi aşan bu sıra dağların en yüksek tepesinde (Selvili Tepesi, yükseklik 1024 m.) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrak Radyosu’nun yayın merkezi bulunmaktadır. Sıradaglar da ismini Değirmenlik Köyü’nün kuzeyinde bir elin beş parmağına benzeyen tepelerden almıştır. Bunlar batıdan doğuya doğru sıralanan ve geçitlerle birbirinden ayrılan Kayalar, Lapta Dağları, Beşparmak Dağları ve Kantara Dağları olarak sıralayabiliriz. 

Bu tepelerden büyük bölümü karalarla çevrili ve dünyanın en tuzlu denizlerinden birisi olan Akdeniz’in en büyük adalarından birisi olan Kıbrıs Adası’nın Lapta Kazası’sına doğru ilişen gözlemlerimizle mavinin soluk renginin tadına doyum olmayan seyrine kapılarak hayallere dalmamanız imkansızdır. Buradan uçsuz bucaksız Akdeniz’i doyasıya seyretmek sissiz günlerde mavinin gözlerden kaybolup karanlığa gömülene kadar her türlü rengini özümseyen gözlerinizle dolaşabilirsiniz. Hele bir de bu dağlardan deli dalgaları, derinlere doğru iyice karanlıklaşan, yüzeylerinde ise koyu bir maviliğe dönüşen sularda bazen donuk renkli matlaşmış bazen de sadyam bir sessizliğin büyüsüne kapılıp gitmemek elinizde değildir. Hele bir de romantizmin ağır melonkolisi altında eziliyorsanız ve sevdanıza mümkün olduğunca uzaktaysanız acıların dramına buralarda otuzbeş ya da kırk derece sıcağın dokularınıza kadar işleyip sizi toksinlerinizden arıtan terlerinizi bile umursamazsınız. Çünkü karşınızda adeta bir vals ya da bale gösterisi sunan bir güzel görmüş gibi büyülenebilirsiniz. Belki burada ruhunuz Çaykovski‘nin Kugu Golu Balesi eşliğinde tempoya uygun bir sunumla dalgalanabilir. Ya da Prokofiev’in Sinderella’sının büyüsüne batarak sizi rasyonalliğinizde uzaklaştırabilir. Burada Nero’nun Roma’yı yakmasına da gerek kalmaz. Hele akşama doğru gittikçe lacivertleşen ve bazen de güneşe değecek kadar yakınlaşan altuni renklere dansederek dönüşümünü çok kısa da olsa özümseyebilirsiniz. Ve yeniden, hep yeniden derin maviliklerin deniz analarıyla doluşunu seyredebilirsiniz gecenin derinliklerinde deniz kendi huzurunu bularak sükunete erişmişse eger. Saçları sallanan bu nesnelerin ne olduğunu bilmeniz de o kadar önemli değildir. Çünkü siz ne bir oşinograf, ne bir biyolog, ne de bir zoolog olamazsınız böyle zamanlarda… İçinde yaşadığınız mekan o an da zaman denen olguyu aşan bir felsefe oluverir kendini zamanüstü bir olgu olarak. Belki burada içimizi korkunç bir ürkeklik, endişe, huzursuzluk sarabilir, çünkü bu, o an için doğal bir ruhi durum olsa gerek. Patika biçimli ve dar yapılı asfaltlanmış yollardan yürüyerek kıyıya doğru yaklaştığınız da eski çağ insanların efsanelerinde ki korkularını doğrularcasına karşınıza çıkacak Medusaları göreceksiniz. Bu insan yaratımı fablvari efsaneler nedennse çoğunlukla kadınlara yönelik haksız benzetmelerde bulunur. Yine burada da Yunan mitolojisi baş yılanlı Medusu (Medüz) bir kadın olarak çıkarır karşımıza haksız yere. Nedense bu haksızlığı yaratanlarda yine zoologlardır. Bu ilginç deniz canılarını böyle bir teşbihle „teşbihte hata olamz“ atasözünün de köküne ayran suyu dökerek kurutmak istemişlerdir. Oysa bunlar bir deniz anasıdırlar. Gerektiğinde kendilerini savunacak etkili silahlarının olmasıda gayet dogaldır. Yaşamak için her canlı kendi savunma tekniklerini bulup kullanırken, deniz analarının „Yılan saçlı mitolojik kadın canavar. Bakışlarının yönelttiği herhangi bir kimsenin hemen o an taşa dönüşmesini“ Medüz olarak betimlemek. Ne acı şey bizi doğuran, besleyen, meme verip büyüten yaratıcı kadının efsanelerde ve mitolojilerde vahşiliğe esdeğer koşulması. Oysa sırlarının belkide milyonda birini bile bilmediğimiz ve biyolojik bilimsellikteki araştırmaların henüz yeterli sonuçlar ve bulgularla tespit edemediği bu deniz canlılarının canavar ruhlu erkekler tarafından „canavar“ olarak gelecek nesillere aktarılması çok vahim bir durumdur. Oysa onlar denizin sakinliğinde bembeyaz renklerle süzülerek deniz keyfine keyf katarak başka bir siluet oluverirler gözlerimizde… Başına taç giydirilmiş dünya güzellik kraliçeleridir onlar denizlerde kendi hallerinde gözlerden kaybolurken. Onlardan ürkemek, korkmak yerine büyülü rakslarını seyrederken sizin üzerinizde derin etkiler bırakan bir güzeli düşünmek Pazar günleri yaşayacağınız sıkıntılarınızdan daha zevklidir aslında… 

Gelin bırakalım artık onları Medüz diye çağırmayı. Sulatanım diyelim onlara, annemiz gibi. Sokak ortasında öldürmeyelim, kurşun sıkmayalım. Öldürmeyelim. Saygı duyalım. Onları ilkbahar diye isimlendirelim. Saygılı hayranlığımızı takdirlerine sunarak değer vererek değer kazanalım. Çünkü her biri bir pırlanta olan onlar; annemiz, kardeşimiz, sevgilimiz, baharımız yazımız, şiirimiz, sevdamız. Ne tatlı, aynı zamanda ne derece de motive edici bir kuvvet. Kadın. Eğer erkekler, kendi yarılarıda olan dişisinin öbür yarısına esit olduğunu kabul ederse gerçek eşitliği, saygının istediği eşitliği yaratacaktır. Unutmayalım ki, en aşağı (bütün) hayvan türlerinde bile erkek ve dişiler birer çift halinde yaşayarak insan denen nesneden bile daha eşittirler bir çok yönleriyle… 

Beynimizdeki Medusaları silmeniz silmemiz dileğiyle mutlu günler ve yarınlar diliyorum herkese…

Justus Liebig Üniversitesi Felsefe Kütüphanesi Giessen, den 03.08.2011 – gece 02:14’de
© 2012 - 2013 | » EminX « Yapımıdır. EPfarki.com Kültür ve Sanat Siteleri
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol