"Edebiyat - Sanati"

Edebiyat - Sanatı

Komşu Huu






Sahiden ben yanılıyor muyum?
Yanılmış olmam beni rahatlatırdı doğrusu, zira bir tek ben yanılmış olurdum. 
Eğer yanılmıyorsam!
Yok... Ben yanılıyorumdur, kesin.
Bazen "deli" olup olmadığımı düşünürüm.Bu hususta kararsız kaldığım zamanlar olmuştur.
"Deli" olduğumu kabullendiğim de olmuştur.
"Akıllı" sınıfına adımın yazılması gerektiği konusunda ısrarlarım da vuku bulmuştur zaman zaman.
Bu defa iş gayet ciddi.
Ben yanılmış olmayı arzuluyorum. Öyle de olması lazım.
Zira bir tek bana karşı büyük bir topluluk var.
Ben kendimi feda ederim, inanın.
Zira bu seferki, iki ucu Adolf Hitler vaziyetinde.
Bir istida müsveddesi ile dolanıp duruyorum. İstida dememdeki maksat hastalığın bizzat şahsımda cereyan ettiği hususunda işaretler koymak gayretiyle eski tabirleri kullanarak aklen ve fikren çağın gerisinde kaldığımı vurgulamak.
Okuyan; “adama bak ‘istida ‘ da ne demek, demek ki bu yaşlı, bunamış bir tekaüttür diyecek”
Bu sebeple bütün iddia ve fikriyatı arızalıdır, köhnemiştir.
Bu geri kafalı, çağa ayak uyduramayan moruk’un dedikleri ciddiye alınmaz. Hatta gülünüp geçilir cinsten cümlelerdir.
Şimdi rahatladım biraz. Televizyonun karşısına geçip Hürrem Sultan’ın entrikalarını zevkle izleyebilirim.
Bir bardak demli çay, ince belli bardakta, gel keyfim gel.
Fındığı da kabuklu severim. Çatır çutur kırıp içini çıkaracaksın Öyle yiyeceksin ki zevki çıksın.
Sesi normal seviyede açık televizyonu duyamamak insanı çıldırtır bilir misiniz?
Bilmezsiniz eminim. Sizin de başınızın üstünde oturan komşu evinde ailece maç yapsaydı anlardınız da, olmadığından anlamanız zor.
Bir çığlık kopuyor alt kattan.
Ya birisine tecavüz ediyorlar, ya da kediyi…
Bir katta çamaşır yıkanıyor. Temiz insanlar bizim komşular.
Bir de çamaşır makinesi çalışırken avizeler sallanmasa iyi olacak ya.
İyi olacak emin olun asansörün bir kenarına işeseler sadece. Her tarafa işediklerinden ayakkabılarımız sidik gölünde ıslanıyor.
Yazlık ayakkabılar hemen çekiyor. Altı lastik ayakkabı giyiyorum bu apartmana taşınalı.
Birkaç kat yukarıdaki komşum Amerikan sigarası içiyor. Hem de filtreye kadar çekiyor. İçerken de ısırıyor sigarayı. Çok zararlı son hadde kadar filtreyi ısırarak sigara içmek. 
Ben balkondan filtreleri toplarken sıkıntı olmuyor.
Balkonda oturup çay içmek daha nasip olmadı. Bir gün eğer üst katları deliler satın alıp yaşamaya başlarsa eminim balkona halı asmayacak silkelemeyecek, hatta ıslak battaniyelerin sularını da süzdürmeyecekler.
Camide kızıyor apartmanımızın müminlerinden ehl-i tasavvuf komşumuz, Kızarıyor yüzüm tabi ki.
Omuzlar birbirine değmeli, saflar sık ve düzgün olmalı ki rahmet üzerimizde olsun.
Yoksa sıfır çekeriz vallahi.
Ehl-i tasavvuf komşum arabasını bina girişine park ediyor. Bir şey olur, acil bir durumda bir ambülânsa, itfaiye aracı gelir, illa haber verilecek. Onun aracını çekmeden site alanına girilemez çünkü.
Bir tek sosyal demokratlardan şikâyetçi değilim. Ara sıra yenge hanımı dövdüğünde eşimin “cennette yaşıyorum” demesini duymak çok hoş oluyor.
Fakat ondan da artık ses çıkmıyor. Yenge hanım iki çocuğu kucaklayıp, Antalya’daki kardeşinin yanına taşınmış.
Geceleri geç ve sarhoş geliyor.
Önceleri asansördeki idrarın sahibi olduğunu zannedip üzerine gittiler. Kafası kıyak adamcağız iddialara “ Ne renk?,Eğer koyu sarı ise benim, açık sarı ise Lütfi’nin” diyormuş.
Sonra bu olayın bir “bevletme “ vakası olduğu ve sabah erken saatlerde vuku bulduğu tespit edildi.
Apartmanımızdan sabah namazına giden birkaç komşumuz olduğunu biliyorum. 
Bilmediğim gidenlerden birinin “prostat” hastası olduğuydu ki onu da öğrendik hayırlısıyla.
Gelen misafirlerim bilirler; illa limon kolonyası tutulur, kahve içilir, meyve yenir, televizyon kapatılır ve gitmeden ne konuşulacak ise içerde konuşulur. Kapı dışında muhabbet, lafı uzatma durumlarına müsaade etmem.
Gecenin orta yerinde kapıdan misafirleri yolcu ederken tam “bir” saat bol kahkahalı ve “ayyyyy” lı “kiiikiklikiki” li muhabbetler sebebiyle çok uykum uçup gitmiş, ben de sabaha kadar küfredip oturmuşum kanepede.
Ders olur anlarım, hasta olur anlarım.
Sığır olur anlarım.
Fakat hem kel hem fodul; dayanamam!
Gecenin bir vaktinde duvara otuz yıl önce vefat eden dedesinin fotoğrafını asmak için matkap çalıştırmanın nasıl bir izahı olabilir ki?
“Çok muhterem bir adamdı “ gerekçe olabilir mi sizce?
Bizim apartmanda oluyor.
“Kelle ütmek” nedir bilir misiniz?
Bilmiyorsanız anlatayım. Hayvan kellesi kızgın şiş ile dağlanarak ince kıllarından arındırılır, pişirilmeye hazırlanır.
O sırada binanın her yanı iğrenç kokulu deri dumanı ile dolar.
Siz sakın itfaiyeyi aramayın.
Biz aradık “yangın var” zannederek. Meğer komşu “kelle ütüyormuş”
Geç saatlerde evinin ahalisini uyandıramadığından giriş kapısını açtırmak için zilinize dayanıp sizi yataktan fırlatan komşunuzun diyafondan “Açççç!” diyen talimatı sizi sinirlendirmesin.
Komşu komşunun külüne muhtaç demiş atalarımız.
Çöpünü getirip sizinkilerin üstüne bırakan komşu bu atasözünü yanlış anlamış besbelli.
“Komşuluk öldü” diyen kapı komşunuzun kardeşinizin öldüğünü duyduğu halde kapınızı açmaması, “Cinayeti gördüm “ diyen “katilin “ şahitliğine benziyor.
Hz. Muhammed ( S.A.V) bir hadisinde “Cebrail bana komşu hakkını o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya vâris kılacak zannettim” diyor
Komşu hakkıyla alakalı onlarca Hadis var. Bir uyarı yine Efendimiz (S.A.V.) den “Namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, fakat dili ile komşularını inciten nice kimseler vardır ki, gidecekleri yer Cehennemdir.
Siz siz olun iyi komşu olun.
Eskiden “komşu çanağı” diye bir şey vardı.
Kullananı geçtim, bu zamanda bilen bile yok.
© 2012 - 2013 | » EminX « Yapımıdır. EPfarki.com Kültür ve Sanat Siteleri
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol